Gönderen Konu: Trenci bahçıvanın rezidansı  (Okunma sayısı 5355 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı MesutDEM

  • Forum Üyesi
  • Yaş: 57
  • İleti: 42
Trenci bahçıvanın rezidansı
« : Mayıs 18, 2013, 02:12:38 »
 Allah adamın gönlüne göre verirmiş denir ya (Acaba bir Alman / İngiliz / Fransıza “gönül” denilen bu şey nasıl anlatılabilir?).
Diyeceğim o ki, “egzistansiyel fotoğraf”, şu ülkenin (!) şartlarında peşinde koşturduğum ve ne kadar inkâr etsem de “filozofik” kalan işlerden biri.

Geçen şubat ayı gibi Eskişehir´de, devletimiz tarafından ustaca kamufle edilmiş bir yerler ve oralarda bekleyen fotoğrafik rezervin kokusunu almıştım.
Devletçi biri olmayışıma rağmen, inanılmaz yerel  mekânların devletlû kamuflajı sayesinde  –betonu yap parayı kap furyası içinde- nasıl da aynıyla tabî kaldığına hem hayret hem de takdir duyan biriyim.

(Bu iş için dilekçe döşendiğimi de eklemeliyim)

Sadece bir buçuk saat içinde enaz 60 yıl ve ona dair kompozisyonlar gözlerimin önünden geldi geçti.

50-60 yıl önce kimbilir hangi müdürlerin makam binası olmuş olup, şehrin ortasında rahatlıkla “rezidans” denebilecek o yer, bu kadar yıl sonunda viraneye (!) terkedilmişliğine isyan eden ve fakat devletin karakterini aşan bir çalışkanlığa sahip olduğunu anladığım bir bahçıvana kalmıştı.

O arkadaş, belli etmemek için gayret etse de, -benden için- “bu da nereden çıktı?” diyen gözlerle bakıyordu.

Rezidansın şimdilerde pas içindeki kapısında beni uğurlarken, “cennet gibi bir yerde yaşıyorsunuz, kıymetini bilin” dedim.
Üzerimdeki yüke bakıp bana son olarak sorduğu soru “sizin salon filan mı var yoksa?” sorusu oldu (herhalde salondan "düğün salonunu" kastediyordu ki, hayatta en nefret ettiğim yerlerden biridir).
Hayır, “ben sadece 1979´dan beri fotoğraf çeken biriyim” dedim.




« Son Düzenleme: Mayıs 22, 2013, 13:13:38 Gönderen: MesutDEM »
Ýçinde değil Dışında olanlardanım.

Çevrimdışı Ozan Dik

  • Ozan
  • Forum Üyesi
  • Yaş: 52
  • İleti: 2710
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #1 : Mayıs 18, 2013, 07:32:48 »
fotoraflar harika ellerine sağlık

Çevrimdışı MesutDEM

  • Forum Üyesi
  • Yaş: 57
  • İleti: 42
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #2 : Mayıs 18, 2013, 12:12:39 »
Teşekkür ederim Ozan !
Ýçinde değil Dışında olanlardanım.

Çevrimdışı sedat nişancı

  • Forum Üyesi
  • Yer: İZMİR
  • Yaş: 62
  • İleti: 342
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #3 : Mayıs 18, 2013, 20:17:39 »
  Hepsi çok güzel ama son fotoğraf harika.Teşekkürler

Çevrimdışı ysunbul.1

  • Yusuf
  • Kulüp Üyesi
  • Forum Üyesi
  • Yer: ESKİŞEHİR
  • Yaş: 64
  • İleti: 358
  • Dostluklar Cam gibidir,çabuk k?r?l?r,zor onar?l?r.
    • Emekli Makinist
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #4 : Mayıs 19, 2013, 00:32:54 »
   Burada Görevli Ayhan kardeşimizi çok uzun zamandır tanıdığım için,belki de alışık olmadığı yaklaşımı sizde görünce şaşırmış olabilir,ziraa Yol bekçisi olarak iş başı yaptığı günden 1-2 Ay sonra Burada görevlendirdiklerinde çok üzülmüştü,ona burada devam etmesi gerektiğini,ileride bunu daha iyi anlayacağını söylemiştim,"Abi burada vakit geçermi Tek başına bir ev,ailem nasıl alışacak burada yaşamaya"demişti bana,ama belkide emekliliği dolana kadar burada <hem görev yapacak,hem de Şehir ortasında Cenneti yaşayacak >yaşlanmadan (!) hayatını sürdürecek.Ne kadar güzeldeğil mi ?
   Mesut Bey  Fotoğraf kompozisyonu harika,aslında bana o kadar da cazip gelmiyordu (Belkide görüntüye alışık olmam nedeniyedir) ama fotoğraflar o kadar güzel gösteriyor ki yukarıdaki "CENNET"sözünü aslında bunun için yazdım,Emeğinize ellerinize sağlık.
      Yusuf SÜNBÜL
« Son Düzenleme: Mayıs 19, 2013, 00:35:35 Gönderen: ysunbul.1 »

Çevrimdışı kemalomay

  • Kemal Omay
  • Administrator
  • Forum Üyesi
  • Yer: istanbul
  • Yaş: 25
  • İleti: 2880
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #5 : Mayıs 19, 2013, 01:48:23 »
Hem doğa hem tren manzarası , cennet gibi gerçekten.

Mesut dostum , fotoğrafların yağlı boya tablo gibi olmuş , muhteşem.

Teşekkürler..............
YAŞLANDIĞIMIZ İÇİN OYUN OYNAMAYI BIRAKMAYIZ , OYUN OYNAMAYI BIRAKTIĞIMIZ İÇİN YAŞLANIRIZ.   G.BERNARD SHAW.

Çevrimdışı GOKHAN OZKAN

  • Kulüp Üyesi
  • Forum Üyesi
  • Yaş: 52
  • İleti: 732
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #6 : Mayıs 20, 2013, 10:13:27 »
Fotoğrafları çok beğendim.
G. ÖZKAN

Çevrimdışı MesutDEM

  • Forum Üyesi
  • Yaş: 57
  • İleti: 42
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #7 : Mayıs 20, 2013, 13:09:44 »
Tekrar teşekkürler.   

Belki biraz uzunca olacak fakat, “trenler/tabiat/fotoğraf sentezi” ile ilgili olarak şu hususları –bir defaya mahsus da olsa- yazmama müsaade edin. Ki, bunlar diorama fotoğrafçılığı için de aynen geçerlidir:

- Bu fotoğraflar, takdir edersiniz ki, yaklaşık 450 pozdan meydana gelen bir sete aittir. Onları “fotoğrafçılık sitesi” denen bir yerlere göndermeye niyetim yok. Bu tutumumu, alışılmış anlamda gerçek trenler siteleri için de takınacağım. Çünkü aslında herşey ortada: Herhangi bir şartlar toplamında, varsaydıklarının “dışında” birşeylerin olabileceğine ihtimal vermek istemiyorlar.

- Keşke, bu ülkede zamanın ezip geçtiği gerçek trenler aleminde ve hatta diğer alemlerde kimbilir nerelerde bu şekilde kendi halinde kalmış yerleri de dökümleme imkanımız olsaydı.

- Sadece Eskişehir için konuşacak olsam bile, bu şehrin son 30 yılının gözümün önünde birileri tarafından insanın kanının dondurup çileden çıkartan bir “çember sosyalitesi ( akademi/bürokrasi/eşraf şeytan üçgeni)” içinde nasıl da paylaşılıp rantlanıldığını görmüş biriyim. Bu bakımdan, şuna itimat ediniz ki, geçen yıllar zarfında (hem 90´ların ikinci yarısında, hem de son yıllarda, yani her –sözde- iki politik cenahta) “Demiryolu / Trencilik” (ve ilaveten mesela Havacılık) materyal olarak, olabilecek en kötü şekilde talan edilmiştir. Böyle olunca, bendeniz gibileri bu furyalarda elbette bulunamazdı ve bulunmadım. Meselâ, böyle bir yapıda bir müdürlük veya sözde sivil bir yapının açmış olduğu bir fotoğraf yarışması mı? Bendeniz orada olacak son kişi olurum. Beni bağışlayın fakat ben, bu ülkede, kuşun ne olduğunu bilmeyenlerin, ağzıyla kuş tutanlar karşısında nasıl da tercih gördüğünü iyi bilen biriyim. Bu cehalet değil, apaçık stratejidir.

Şunu kabul ediyorum, demiryolu dünyası, dünyanın her yerinde, “meslek taassubu” denilen mefhumun en tipik bir misalidir. Fakat bizim şu memlekette –son 30 yıl boyunca- “Tren/Tabiat/Fotoğraf” alaşımı da, ülkede diğer herşeyde olduğu gibi, –artık çok daha iyi bildiğimiz kimi zaman alenî, kimi zaman ise örtülü (!) mekanizmalar üzerinden- tipik kanallarda birilerine ihale edilmemiş olsaydı, bugün ortada çok esaslı bir arşiv olabilirdi. Ve bunu sadece bir fotoğraf dökümantasyonu olarak da düşünmemek gerekiyor. Bugün bu ülkede olmayan mefhum “information”dur. Arşiv´den kastettiğimiz de yine information´dur. Information (Türkçesi bilgi değil “malûmat”tır) yoktur fakat her taraf, içleri boş IT kariyerleri dolmaya başlamıştır…

- Konunun bu yanına ilave olarak çok ciddi bir hususu da bu fırsatla ifade etmek gerekiyor: Bilindiği üzere, Eskişehir demiryolu mekânları esaslı bir değişime tabi tutuluyor. Bu konuda mutlak fikir beyan edecek değilim. Kaldı ki, istasyon/idare binaları veya yeraltı/üstü hikayeleri de pek umurumda olmaz. Çünkü devletin tarihine baktığımda gördüklerim, yine ve sadece devletten ibaret.

Bu naçizane fotoğraf seti de burada –bu küçük tabiat / peyzaj kesiti bakımından- anlam kazanabilir. Kendimi “ölen mekânların imamı” gibi hissediyorum. Ben fotoğraflamaya gayret ediyorum. Sonra orası yokoluyor. Bunu başka mekânlarda da yaşadım.

Yani, şunu biliniz ki, o mekânı önümüzdeki yılın yazında görmek mümkün olmayabilir (!)  Çevre Koruma Derneğinin üyesi oluşum itibarıyla derneği bundan haberdar edip onları bir hukuk  mücadelesine  yönlendirip yönlendirmemekte de kararsızım. Çünkü –hiç yoktan iyidir iyimserliğinde olsam da- tabiatı anlayamadıkları için ona “çevre” diyen insanlar da bana ümit vermiyor. Bir mücadele ortaya koyduklarını iddia ediyorlar fakat aslında bu da yine aynı sosyal – sosyo politik ranta tekabül ediyor. Zaten –şimdilik- böyle bir yerin varlığından haberleri de yok. 

- Benim naçizane fotoğrafçılığımın tipik bir vasfı, ülkede 80´lerden beri zaten varolan ve fakat dijital döneminde daha da öne çıkmış durumdaki ve kimi zamanlar “düşmanlık” seviyesine varan “tabiat fotoğrafçılığı antipatisi” ile mücadeledir.

Şimdilerde “dijital yığınları” tabiatın peşine düşmüş durumdalar. Fakat bu da yine “çevre” faslında olduğu gibi sunî kalıyor. Onlar tabiatın değil materyalin peşindeler. On yıllar içinde belli bir cenahın vasfı olmuş “tabiat fotoğrafı düşmanlığı”, onlar farkında olmasa bile, onlarda “gen” olup çıkmış durumda.

Tabiat, felsefî ve shamanic varlık ve derinliği teşhis edilemediğinde “hammadde deposu” olmaktan öteye geçemez. Dijital furyasındaki sonradan görme “manzara fotoğrafçılığı” misallerini komik duruma düşüren de bu oluyor. Yani, tabiatı göremeyen insanlar, hızına fetişize oldukları bir objektif veya onun önüne taktıkları bir filtre ile bunu telafi edebileceklerini sanıyorlar. Bu elbette çok spesifik bir konu. Fakat tren/tabiat/fotoğraf üçlüsünde kilit öneme haiz.

Uzmanlığı kendinden mütevellit biri olarak, “fotoğraf” konusunda yeri geldikçe ifade ettiğim bir husus da şu: Fotoğrafın film dönemlerinde de belki bir renk/ton doygunluğu vardı. Fakat bunun için, zincirleme bir proses olan film fotoğrafçılığının her aşamasında en üst şartların temin edilmiş olması gerekiyordu. Halbuki, yıllar boyu zavallı filmlerimizi kendilerine emanet etmek durumunda kaldığımız köşebaşı fotoğrafçıları, o “bayat banyo” klasiklerinde bizim gayretlerimizin çok kolayca içine etmek suretiyle, bizi tipik bir “soluk / pastel fotoğraf” seviyesine öylesine alıştırdılar ki, meselâ bendeniz, bunu şu son bir-iki yıla kadar aşamıyordum. Diyeceğim, “image editing / post processing” uygulamaları yıllar yılı dünyalarının bir parçası olmuş insanlar, fotoğrafı film fotoğraftan alışkın olunan ve pasteli andıran o renk/ton dengelerinin üzerine çıkartmakta zorlanmışlardır. Yani, image editing´ten photograph editing´e geçmek zor olmuştur. Bunun sektörel yönleri de var fakat bunları da yazmaya kalkarsam konu kömür katarı kadar uzar.

“Digital Photograph Editing” işi, aslında konuya yabancı olmalarına rağmen, uzaktan fikir beyan edenlerce terslenebiliyor. Yani, “Photoshop yapmış” denilip geçiliyor. Halbuki, post processing, dijital fotoğrafta önemlidir ve hatta dijital fotoğrafın ta kendisidir. Burada önem taşıyan husus, tabiat fotoğraflarında bu çabanın nereye kadar götürülebileceğidir. Bu ise tabiatı tanımak ile ilgilidir. Tabiatı tanımayan amatörler, DSLR olarak tabir edilen bir el kamerası (80´lerin deyimidir) ile elde edilebilecek standart convertion şablonları ile yetinmeye kalkarlar. Post processing´e el atsalar bile bu defa da dengeleri nereye kadar taşıyabileceklerini kestiremezler. Ki, her daim “amcası bizim oğlanın da bilgisayarı var o da yapıyor böyle şeyler” makasına çekmeye çalıştıkları “bu işler” aslında bal gibi bir yol/yor yordam meselesidir.

Bu kadar laftan sonra son olarak, o kadar sübjektif bir hacimden ancak bu kadar objektif bir kesit çıkartabildiğimi ilave etmeliyim.
Ýçinde değil Dışında olanlardanım.

Çevrimdışı Okan

  • Kulüp Üyesi
  • Forum Üyesi
  • Yer: ?stanbul
  • İleti: 1120
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #8 : Mayıs 20, 2013, 17:37:16 »
Mesut bey,

Emeğinize sağlık, fotograflar gerçekten çok keyifli...

Buraların kaybolacağını bilmek tabii ki üzüntü verici ancak paylaştığınız emekleriniz bizler için çok değerli. Hepsi çok güzel ancak 9a ve 5a benim favorim oldu.

Geçenlerde Doğançay'ı görmüştük, sanırım Sururi bey paylaşmıştı, belki sizin de o mekanda çalışmalarınız olabilir görmeyi arzularım.

Bir de benim çocukluğumdan hatırladığım merak ettiğim, 90lardı galiba yanlış değilsem(Yusuf bey eminim doğrusunu söyler) Bozöyük'ten, Eskişehir yönüne gidiş düz rampa yapılmadan önce iki tane yarım çember ile dönerek yukarı doğru çıkılıyordu. Doğa oralarda da çok güzeldi diye hatırlıyorum, belki doğru belki sadece çocukluk anısı.

Düşüncelerinizi öylesine derin ve yoğun ifade etmişsiniz sadece şu düşüncemi eklemek istedim : Yakın tarihimize ilişkin bir zamanlar sahip olduğumuz değerlere ilişkin en ufak bilgi, belge, fotograf vb gibi kırıntıların bile olmaması, ulaşılamaması ve saklanmamak üzere zamanla yok oluşa bırakılması çok üzücü. Sanki hiç olmamış hale geliyorlar, evet bu bir strateji olabilir.

iki konu paylaşıp noktalayayım:

1. Geçen hafta maps.google.com'dan İstanbul-Ankara-Konya arası yolu takip etmek istedim. Pendikten sonrasının raysız ama yol hali acı verici idi. Umarım Haydarpaşa'yı da içine alacak şekilde trafiği görmeye ömrümüz yeter. Gebze'de ne yapacaklarını çıkartamadım. İzmit fabrikalar yöresinde gidiş geliş iki hattın sıkıştığı yeri nasıl çözecekler diye merak ettim. Arifiye'deki Adapazarı üçgeni daha sonra Bilecik'e kadar inişin yol güzergahının ne kadar keyifli olduğunu ve Bozöyük sonrası YHT hattının Polatlı'daki üçgen sonrasındaki Ankara ve Konya uçlarının ne kadar çorak olduğunu izledim. Komik bir şey söyleyeceğim, acaba maps.googledaki fotografları saklamanın yolu var mı ? Zira bunlar bir süre sonra yenilenecek ve değişenlerin izi kalmayacak.

TCDD sitesine girdim, bir plan, bilgi var mı ? bir tarihçe var mı diye ? Ben bulamadım, belki bilenlerimiz ulaşabiliyordur ? Yeni hat nasıl geçiyor, eski hat ne olacak ?

2. Geçenlerde Kemal abinin eski dergilerine bakıyorduk, odaya girer girmez bana 89 yılının bir Alman dergisini verdi, sayfaları karıştırırken bir fotgraf dikkatimi çekti, gemi ne kadar da bizim Boğaz'dan geçenlere benziyor yok ya Ren nehridir derken, ya bu hatlar da Cankurtaran mevkiindeki hatlara benziyor derken, o yıllarda bize verilen(satılan/hibe edilen), şimdilerde bir tanesi İzmir yöresinde kafe olan Raybüslerin gelişi ile ilgili bir haber yapmışlar 3 sayfa, farkettik. Kemal abi vakit bulunca sayfaların fotograflarını çekip paylaşacak.

Biz de bu makinaların tarihçesi, yaşamı, akibeti hakkında bir şey bulunabilir mi acaba ?

Tekrar fotograflarınız, paylaşımlarınız için teşekkürler.






Çevrimdışı MesutDEM

  • Forum Üyesi
  • Yaş: 57
  • İleti: 42
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #9 : Mayıs 21, 2013, 23:00:38 »
Merhaba Okan Bey,

Bilecik – Bozüyük arası, tam da dediğiniz gibi, bende de o öğrenci yolculukları yaptığım yıllarda çok mistik olurdu. İşte insaniyet böyle bir şey, sadece bir tane gerçek vardır, fakat insan pekçoktur. Yani, “her insanın gerçeği anlayışı bambaşkadır” şeklinde korkunç bir gerçek vardır. Kimileri “bilgi” diye tek bir standart getirmek isterler fakat gerçeğin zavallı bir kopyası durumundaki bir fotoğrafın dahi aynı insanda yıllar içinde dalgalanan anlamları olabilir vs vs.

Yine de haklısınız, belki Yusuf Bey veya diğer bir tren profesyoneli için onca yılda sıradanlaşmış olan kimi güzergâhlar bizim için aksine, o derece sarsıcı olabiliyordu. Bilecik ( hatta bende ta Ali Fuat Paşa´dan itibaren) – Bozüyük arası bambaşka bir alemdi. Yolculuklarım genelde gecelere ve malûm numarasız vagonlara denk gelirdi. Sırf ay ışığında ağaçlar için o mesafeyi koridorda giderdim.
Bir defasında da yine yaz günü gündüz İzmir-Eskişehir arası dönüş yolu bana inanılmaz uzun gelmişti.
Sonuçta, tabiata “ekosistem” demek de çok ruhsuz kalıyor. Fakat herşey yokolduktan sonradır ki, insanlar “demiryolu ekosistemi” demeyi hakeden bir özel alaşımın –bir zamanlar- olmuş olduğunu anlayacaklar.

Google Earth veya diğer geo-server´ların görüntülerinin indirilmesinin elbette yolları var. Fakat bir miktar bilgi ve emek gerektiriyor (zaten bu ikisi yoksa olmaz). Şuradaki gibi:
  (  :) )

Aslında Karaköy – Bozüyük yolu yazları arası için gerçek anlamda bir sahneleme çalışması olmasını ne kadar da çok isterdim. Fakat ben de dahil, bizler, “henüz herşeyin başında olduğumuz” gerçeğini idrak edememekteyiz. Şuradaki gibisinden  bir çalışma için o derece bir çaba gerekmiş olduğu ve o derece kıymetli gelişme yıllarına katlanılmış olduğu halde –gerçeğin karşısında- çağlar düzeyinde ilkel kalıyor:


Elbette, eski Bilecik-Karaköy-Bozüyük yolu için bu şekilde bir çalışmaya gerek görülmemiştir (!). Halbuki ben / bürom bu çalışmayı pekala yapabilirdik (yapmamız istenmemiştir). Buna karşı, böyle bir çalışma, bu gün itibarıyla gerçeğin karşısında çok komik kalsa da aslında DNA kaydı gibidir. Bugün için bu düzeyde ilkel Computer Model üzerine yarın öbür gün (belki 20-30 yıl sonra) bugün tahmin edemeyeceğimiz düzeyde visual konstruksiyonlar mutlaka yapılacaktır. Bundan adım gibi eminim. Batıda nice dinozorlar yeniden canlandırılacaklardır. Fakat bizim dinozorlar yiyip içip sonra da hiçbirşey bırakmadan geberip gittikleri (afedersiniz) için, herzaman olduğu gibi, ortada yine hiçbirşey olmayacaktır…

Bu arada şunu da ifade etmeliyim ki, adeta son çırpınışlarım cinsinden –bu ve benzeri konularda- kendilerinden destek talep ettiğim Ankara merkezli ve bu forumda da bilinen kimi simalar, “yaralı parmağa … ememek“ gibisinden affetmeyeceğim bir  tavır takınmışlardır. Bunu da burada küçük bir “gıybet” olarak ekliyorum. Yarın öbür gün kendileri ile yüzyüze geldiğimizde / tanıştığımızda nasıl bir pişkinlik sergileyeceklerini de merak ediyorum.

“Bre amele, bizim yukarılarda o kadar Âlî böyüklerimiz varken-e sen de kim oluyon bre zındık” modundaki yaratıkların yılan dilerindeki böyüklerin, realitede nasıl da “nano” cinsten Kırım Kongo keneleri olduklarının her fırsatta ortaya çıkıyor olması ise zaten bir diyar klasiğidir...

“İhtiyaç hasıl olur ise -böyüklerimiz- yaparlar”

ya da

“Bizim çocuklar bu işleri yapıyorlar / yaptılar zaten”...

veya

"İstanbul´da çoook böyük ... holdingin şirketi var ya, onlarda herşey var, bu işlerin ihalelerini hep onlar alırlar ve onlar o dediklerinin hepsini yapıyorlar zaten"...
..........................

Bunun "rezil bir 3. dünya tiyatrosu" olduğu, yarın öbür gün korkunç bir şekilde ortaya çıkacak. Bu ayrı bir konu.


Ah Okan Bey, varolan “reel trencilik yapısı (!)”nın bugüne kadar, bir tren diorama parkına dahi destek olmamış olduğunu -oldukça yenisi olduğum- şu forumda öğrendim ya daha ne diyeyim…

Ýçinde değil Dışında olanlardanım.

Çevrimdışı ysunbul.1

  • Yusuf
  • Kulüp Üyesi
  • Forum Üyesi
  • Yer: ESKİŞEHİR
  • Yaş: 64
  • İleti: 358
  • Dostluklar Cam gibidir,çabuk k?r?l?r,zor onar?l?r.
    • Emekli Makinist
Ynt: Trenci bahçıvanın rezidansı
« Yanıtla #10 : Haziran 23, 2013, 02:13:22 »
    Evet Okan Bey,Bozüyük İnöünü yolu ne zaman oldu Yıl olarak tam hatırlamıyorum ama Bozüyük Gündüzbey İnönü yolu manzara olarak çok güzel,Makinistler olarak da çok çileli bir yoldu,Rampanın dik ve çok dar kurplu oluşu nedeni ile bilhassa yük Trenleri için zorlu bir yoldu,Bazen yürüyerek daha hızlı gidilebilinecek bir hızla Trenleri götürüyorduk,tabii o hızla manzaranın güzelliğini doyasıya seyrediyorduk.Keşke o zamanlarda fotoğraf çekme alışkanlığımız olsaydı da o güzel yerleri günümüze taşıyabilseydik.Şimdi Hızlı Tren yolu yapımı olan yerlerde böyle güzel manzaralara rastlamak zor.
    Herkese iyi günler dilerim.
    Yusuf SÜNBÜL