Gönderen Konu: son vagondan merhaba  (Okunma sayısı 2265 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı MesutDEM

  • Forum Üyesi
  • Yaş: 57
  • İleti: 42
son vagondan merhaba
« : Ocak 16, 2013, 13:03:46 »
Merhaba,

Foruma uzun bir süredir kayıtlıyım. Ancak, son zamanda işte böyle oldu.

Geçen pazar  (13 Ocak 2012) Eskişehir´in bendeki tuhaf on yıllarında apayrı anlamlara bürünmüş İstasyon çay bahçesinde, forumun Eskişehir´li diğer simaları ile tanıştım.
 
Bilindiği üzere, bu ülkede pekçok spor dalı için millîlikten bahsedilse de buranın ve buradakilerin asıl millî sporu “beyin jimnastiği”dir. Bu yüzden beyinler hep sıskadır.

Buna karşı, “Yapmak” ile “Yapılabilir demek” arasındaki farkı bildiğine inanan biriyim.

Mesele, “pekçok şey  yapmaya kalkmak” yüzünden “hiçbirşey yapamamış” görünenler ile aynı kefeye düşmek durumu. Ve bizim bu ülke, insan´a karşı bunu çok güzel kullanır.

Evet, bende “diorama” filan yok. Fakat “sahneleme” üzerine bizzat çabalayan biriyim.

“Mekân” kavramı üzerine kelli felli kafa yormak, hem naçizane fotoğraf, hem de “Computer based Environment” ve ardından “Dijital Coğrafya” yönlerimle ilgili ( Son beş-altı yılda “bilgisayar” yerine “computer” demeyi adet edindim. Çünkü herkese müsterihen ifade ettiğim üzere, “amcası bizim oğlanın da var bilgisayarı, o da yapıyo öyle şeyleri” pervasızlığında geçen meret ve ondaki diyar insanı oldu da bittileri beni zerre kadar ilgilendirmiyor).

Şöyle de ifade edilebilir:  “Bor´un pazarını kaçırdıktan sonra trenin son vagonunu yakalamak için at  üstünde koşturmak” gibisinden bir sahne düşünün. Vagonu yakaladığınızı farzedin. Fakat anlayacaksınız ki, yakaladığınız vagon bu ülkeden başkası değildir. Yani, kendine ait hiçbir varlığı olmayan, global dünya kurgusunda lokomotiflere “son vagon” olmayı kabullenerek “ilerlediğini varsayan” bir uyanıklar vagonu. Yolcularının tamamı hayat rakısıyla kendinden geçmiş ve fakat size her defasında böbürlenerek bakıp “biz halimizden memnunuz” demeye getireceklerdir. Ve hatta, bu işin dioramasını yapmaya mı kalkıyorsunuz. O halde, “yumurtayı yakalamış sperm” olmakla kendi kendine kömür atan sizi, kolunuzdan tuttuğu gibi aşağı atmaya kalkacak pekçok vagon-sal/sel sima çıkacaktır. Bu son vagonun hayat memurları, size “dıştan takma” muamelesi yapmayı –o ince beyinleriyle-  vazife edinmişlerdir.

İşte bendeniz bu işlerin -bu yüzden- hep “dışında” kalmış  biriyim.
Ýçinde değil Dışında olanlardanım.

Çevrimdışı kemalomay

  • Kemal Omay
  • Administrator
  • Forum Üyesi
  • Yer: istanbul
  • Yaş: 25
  • İleti: 2880
Ynt: son vagondan merhaba
« Yanıtla #1 : Ocak 16, 2013, 14:41:27 »
Mesut dostum , bu ne karamsarlık böyle , satırlarca yazıya ne gerek var kendine şu ilkeyi edinsen Türkiye de hayatın ne kolay olur halbuki.

"  İt ürür , kervan yürür  "  ::)  ( tabi  , kervanı gerçekten düzgün yürütmek şartı ile  )

Selamlar sevgiler...........
YAŞLANDIĞIMIZ İÇİN OYUN OYNAMAYI BIRAKMAYIZ , OYUN OYNAMAYI BIRAKTIĞIMIZ İÇİN YAŞLANIRIZ.   G.BERNARD SHAW.

Çevrimdışı MesutDEM

  • Forum Üyesi
  • Yaş: 57
  • İleti: 42
Ynt: son vagondan merhaba
« Yanıtla #2 : Ocak 17, 2013, 15:27:49 »
Bir de şunları ekleyeyim:

Naçizane, “yazarlık” yönü olan insanlar, çok kolay “iki yüzlü” durumuna düşebilirler. Daha doğrusu, yazarlığın tabiatında bunun böyle olduğu, “yazmayan” insanlar tarafından –genellikle-  teşhis ve takdir edilemez.
Elbette ki, gerçek hayatta şahsiyetimizle de fikir dökümümüzü “radikal” olarak yapabiliriz. Ve fikir kademesinde radikal yazmak, “kendini kaybetmek”, “korkaklık” ve benzeri zaafiyetlere bağlanmamalıdır.

Burada bu camianın konusu itibarıyla handikap teşkil eden husus, gerçek hayattaki “Tren Dünyası”nın –sadece bu ülkede değil bütün dünyada-  çok devletçi ve buna bağlı olarak da ailevî kalmasıdır
 (Liseden bir arkadaşım 90´ların başlarında  o zamanlar  -sizlerin daha iyi bileceği üzere- muhtemelen zaten yeni açılmış olan “Demiryolu Meslek Yüksek Okulu”nu bitirmişti. Mezuniyet ardından arkadaşlarıyla birlikte Haydarpaşa´ya gitmişler. Orada görüştükleri yetkililer, “Bizde bu iş babadan oğula geçer. Biz sizi ne yapalım ki?” demiş. Belki bana bu şekilde aktarılmış şu hikayede de eksiklik veya abartı olabilir. Fakat ben konunun aslının bu olduğuna inanmasam buraya aktarmaya gerek görmem).

10 yıl otomobil tasarımı ile ilgilenmiş biriyim (tabi Porsche´de değil, kendi aleminde. Porsche 4x4 işine el attıktan sonra ben de büyüden kurtulmuş oldum). Bu apayrı bir hikaye. Fakat ülkedeki tren faslında gerek creative yönlerinin (elbette buna bağlı olarak “üretim” yönünün de) o derece zaafiyet halinde olması karşısında radikal kalsam da buna şaşırmıyorum. Çünkü gerçek bu. Genç insanların, “yaratıcı” (elbette insani anlamda) ve ancak bundan sonrasında “üretici” müstakil insanlar olarak yetişmesi yerine, “KPSS standardı dingil ve vagonlar” olarak seri imalatı karşısında kahroluyorum. Bu katarın nereye kadar gidebileceği elbette görülecektir.

Bir ülkede / realitede bir alan (trencilik, havacılık, otomobil, müzik ve hatta felsefe) –rejime politik rezerv olarak-  ciddi bir tekel altında tutulmuş ise, orada o işin hobisi de –kaçınılmaz olarak- sıkıntılı olmaktan kurtulamaz...

(Nasıl Kemal Bey, kötümserlik buharın sisinden biraz çıkabildi mi?  :) )
Ýçinde değil Dışında olanlardanım.