Geçen sene eylül ayında Almanlara kızıp “ bi daha vizeli ülkelere gitmicem ülen “ diye karar aldığım günün ertesi , Ukrayna’nın Lviv kentini tanıtan bir seyahat programı seyrettim , yarım saat içinde 11 - 16 aralık tarihlerine uçak otel rezervasyon yaptırdım.
Sanırım ekim sonunda bildiğiniz gibi Ukrayna da büyük olaylar başladı , belki biter diye bekledim ama bitmeyince oteli aradım , parasını ödediğim turu 23 – 28 nisana erteletmek istedim ve kibar bir şekilde kabul ettiler , uçağı da hallettim ve beklemeye geçtik.
Olaylar sokak gösterilerinden Rusya ile savaşa girme durumuna doğru evrildi ama Esin arkadaşım ile gözümüzü karartıp gittik.
Lviv Polonya’ya 60 km mesafede sevimli bir yer.Şehir merkezi Unesco dünya kültür mirası listesinde.
Mazoşizm’e ismini veren Mazo isimli adam burada yaşamış , adına kurulmuş bu kafede para verip kahve içerken güzel garson kızlardan kıçınıza kırbaç yiyorsunuz ( biz girmedik valla )
Kapıdaki onun heykeli.
Ukrayna yaşamının genel durumu şöyle % 40 ‘ı Avrupa , % 40 ‘ı Avrupadan 20 yıl geride % 20 si ise Türkiye'den 20 yıl geride.
Mesela tramwaylar ve minibüsler 70 lerden kalma
Trafik yok , gürültü yok , büyük AVM yok , kaldırımlar bozuk ve araba park ediliyor.
Fiyatlar bize göre çok ucuz , havaalanı şehir merkezi taksi 20 Tl sadece.Yemek ,içki ,yol parası ,çay kahve gerçekten çok ucuz.4 yıldızlı otelde 2 kişi 40 liraya mükemmel bir yemek yedik , en pahalı yerde 2 kahve 6 lira.
Bu güne kadar gördüğüm en güzel kiliseler burada , içlerinden bahsediyorum tabi , nasıl estetik , nasıl kibar , nasıl sade anlatamam , 15 gün kalsan Hristiyan olursun , o kadar yani.
Tabi ki tren garına gitmeden olmaz ama sonuç tam hayal kırıklığı , bina güzel ama ortada tren filan yok , herhalde bizdeki gibi 4 saatte bir tren geliyordur. ( Yine çok rahmetli Özal’ı andım , tren kömünist ülkelerde olur demişti
)
Gitmeden önce malum lafı hepimiz gibi ben de duymuştum , “ Lviv de nüfusun % 85 i kadın “ Elbette bu bir şehir efsanesi ama gerçekte % 52 kadın % 48 erkekmiş fakat erkeklerin çoğu yabancı ülkelerde çalıştığı için burası gerçekten bir kadınlar şehri.
Hafta sonu hayat cıvıl cıvıl .
Kafelerde dans pistleri var ve hem gençler hem yaşlılar salsa tango vs gibi estetik danslar yapıyorlar.
Bağdat caddesindeki kızlar daha güzel ama buradakiler çok şık ve çok rahat , hafta sonu hepsi düğüne gidermiş gibi giyiniyor , nerdeyse hepsi mini etekli ve yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
Tabi bunca şişirme ve doldurma karşılığında insan şehirde dolaşırken yanına at hırsızı suratlı bir herifin gelip İngilizce “ baağyaan lazım mı aaağbi demesini “ bekliyor hevesle , ama sonunda yanıma şık giyimli , 55-60 yaşlarında bir herif gelip “ Sir , do you need a gay , I’m a gay “ demez mi . ( nonoş lazım mı abi , ben nonoşum )
Gel de çıldırma………………