Genel Konular > Aksesuarlar
DIAROMA ISIKLANDIRMA TEKNIKLERI
abdusta:
Merhaba,
Bu bölümde A-Z ye kadar her türlü ışıklandırma,ev-bina-sokak lambası-park lambası yapımı-dogru voltaj secimi
kablo döşenmesi gibi teknikleri resimli olarak anlatacagım.
Işıklandırma diaromanız hangi buyuklukte olursa olsun vazgecilmez bir unsur..
Umarım bu yazımız kulubumuz adına guzel bir kitap olusturarak bu işe yeni başlayan arkadaşlarımıza rehberlik eder.
saygılarımla
a.usta
abdusta:
ELEKTRİK NEDİR :
Elektrik iki türdür.Statik elektrik ve Dinamik elektrik.Yaklaşık 2000 yıl
kadar önce,Yunanlı bilgin Thales Kehribarın kumaş parçasına
sürtülmesi ile küçük kıvılcımlar çıkardığını görmüştü. Statik elektrik
ilk kez bu şekilde gözlemlendi.Statik elektrik durgun, pratik olarak
iş yapmayan elektrik türüdür, kontrolsüz bir enerji şeklidir ve zaman
zaman boşalmalar yapar.Yağmurlu havalarda bulutlar pozitif yüklü
statik elektrikle dolarlar, yeryüzü negatif elektrik yüklü olduğu için,
yüksek yerlerden bulutlara elektrik atlar buna yıldırım adı verilir.
Eğer bu elektrik atlaması buluttan buluta ise o zaman şimşek
adını alır. Statik elektriğe; saçımıza sürdüğümüz tarakta,
arabadan indiğimizde tuttuğumuz kapı kolunda, televizyon
ekranınına elimizi sürdüğümüzde de rastlarız. Statik elektrik
elde etmek için yapılan araca Van De Graaf jeneratörü adı
verilir bu jeneratörle 20 milyon volt kadar statik elektrik elde edilebilir.
İkinci elektrik türü Dinamik,yani hareketli elektriktir. Bu elektrik
kaynakları elektron devinimi sağlarlar. Elektronlar negatif kutuptan
pozitif kutba doğru hareket ederler.Dinamik elektrik iki tipdir.
1-) D.C. Direct Current kelimelerinin kısaltılmışıdır.
2-) A.C. Alternatif Current kelimelerinin kısaltılmışıdır.
D.C. elektrik kaynağı hepimizin çok iyi bildiği piller,akümülatörler
ve dinamolardır.Piller ve Akümülatörler kimyasal reaksiyonlardan
elektrik enerjisi üretirler,akümülatörler ve pillerin bazı tipleri tekrar
doldurulabilir ve tekrar tekrar kullanılabilirler.Nikel Kadmiyum piller,
Nikel Metal Hidrit piller bu tip pillerdendir .Akümülatörlerin esası
sülfürik asit içindeki kurşunun kimyasal reaksiyonudur.
Dinamo ise tersine çalışan bir motor dur denilebilir. Kuvvetli bir
manyetik alanda dönen bir sargının (bobin) üzerinde elektrik
akımı oluşması esasına dayanır.
Düz akım denmesinin nedeni burada ki elektriğin bir volt zaman
grafiğinde düz bir yol izlemesi nedeni iledir,yani bu elektrik
çeşidinin voltajı zamanla değişmez.
A.C. Alternatörler vasıtası ile elde edilen elektrik çeşididir.
Alternatörleri döndürmek için ise, barajlarda su, elektrik
santrallarında çeşitli yakıtlar kullanılır.
A.C. denmesinin nedeni bu çeşit elektriğin zamanla yön değiştirmesidir.
A.C. nin özelliği transformatör denen aygıtlarla voltajın
yükseltilebilmesi veya düşürülebilmesidir.
Voltajın yükseltilebilmesi nedeni ile uzak mesafelere daha az
kayıpla gönderilen bu çeşit elektrik günlük hayatta en çok
kullandığımız elektrik çeşididir.
Doğru akım kaynaklarında + ve - kutuplar olduğu halde, alternatif
akımda kutuplar yoktur.
Dinamo ile Alternatörün bulunuşu ve geliştirilmesinde katkıları
olanlar içinde; Michael Faraday, Nicola Tesla ve Zenobe Gramme
sayılabilir.İlk pili Alessandro Volta yapmıştır.İlk akümülatör
Gaston Plante tarafından 1859 yılında yapılmıştır.
Kaynak : http://www.antrak.org.tr/gazete/101999/sinan.htm
abdusta:
AYDINLATMA İCİN TAVSİYE EDECEGIM VOLT ILERIDE BIR KARISIKLIK OLMAMASI VE URETICILERIN HAZIR MALZEMELERIYLE BIRLIKTE KULLANABILMEK ICIN MAX 16-17 VOLT GUC KAYNAGI KULLANMANIZ-AMPERININ ISE MUMKUN OLDUGU KADAR YUKSEK OLMASINA DIKKAT EDINIZ,EGER AYDINLATMA ICIN KULLANACAGINIZ ALAN GENISSE 1DEN FAZLA GUC KAYNAGI KULLANMANIZ GEREKMEKTEDİR..AYDINLATACAGINIZ ALANLARIDA BOLGEYE AYIRARAK AYRI AYRI ANAHTARLARLA ÇALIŞTIRMAK,BİR BOLGEDE ARIZA OLDUGUNDA SADECE ORADA YANMAMASI DURUMUNUDA ŞEHİR CERYANINDA BOLGENİN TRAFO ARIZASI OLDU ŞEKLİNDE SENARYONUZA YANSITABİLİRSİNİZ.
KANUNLAR :
Elektrik ve elektronikle ilgili konuları daha iyi anlayabilmek için,
biraz hesap biraz da kanun bilgisine ihtiyaç vardır. Tabii bunlar
o kadar zor hasaplar değil, yalnızca Aritmetik düzeyinde hesaplar
ve çok basit kurallar…
Temel kanunlardan bizi ilgilendirenler şunlardır:
1-) Ohm kanunu
2-) Joule kanunu
3-) Kirchhoff kanunu
4-) Norton teoremi
5-) Thevenin teoremi
OHM KANUNU: Bir elektrik devresinde; Akım, Voltaj ve Direnç
arasında bir bağlantı mevcuttur. Bu bağlantıyı veren kanuna Ohm
kanunu adı verilir.
1827 yılında Georg Simon Ohm şu tanımı yapmıştır:
“Bir iletkenin iki ucu arasındaki potansiyel farkının,iletkenden geçen akım
şiddetine oranı sabittir.”
R = V / İ ( 1 )
V = İ x R ( 2 )
İ = V / R ( 3 )
şeklinde ifade edilir. Burada R dirençtir. Bu direnç resistans veya
empedans olabilir. V volttur. İ de akım yani Amperdir.
Su dolu bir depo olsun, bunun dibine 5 mm çapında bir delik açalım,
bir de 10 mm çapında bir delik açalım. Büyük delikten daha çok
suyun aktığını yani bu deliğin suyu daha az engellediğini görürüz.
Burada deliğin engellemesi dirence, akan suyun miktarı akıma,
depodaki suyun yüksekliği voltaja karşılık gelir.
Elektrik devrelerinde de, bir gerilimin karşısına bir direnç koyarsanız,
direncin müsaade ettiği kadar elektron geçebilir, yani akım akabilir,
geçemeyen itişip duran bir kısım elektron ise, ısı enerjisine dönüşür
ve sıcaklık olarak karşımıza çıkar.
Direnç birimi “Ohm“dur bu değer ne kadar büyük ise o kadar çok
direnç var anlamına gelir.
Örnek: Bir elektrik ocağı teli 440 Ohm olsun, bununla yapılan
elektrik ocağı ne kadar akım akıtır?
Cevap: Kullandığımız şebekede gerilim 220 volttur. 220 = 440 x İ olur,
buradan İ'nin de
0.5 Amper olduğunu görürüz.
abdusta:
IŞIK NEDİR?
Çok eski çağlardan beri; bilim adamları, elektromanyetik tayf’ın dar bir
bölümündeki radyasyon formlarını, göz sayesinde algılayabildikleri için
buna ışık adını verdiler, ne olduğunu merak ettiler ve ilgi gösterdiler.
Önceleri; Antik çağda, Yunanlılar zamanında, gözün, bakılan cisme
doğru ışık ışınları yaydığı düşünülürdü, Epikür görüntünün gözden
kaynaklanan resimlerden oluştuğunu ileri sürmüş, Platon ışığın bakılan
cisimlerden göze geldiğini iddia etmişti. Daha garip düşünceler de
mevcuttu; bunlar arasında, gözden fırlayan parçacıklar ile görme
sağlandığı düşüncesi de mevcuttu. Bu düşünceler Antik çağdan
17. y.y. kadar uzanan düşünceleridir.
1675 yılında ilk kez Danimarkalı astronom Römer ışığın hızı konusuna
eğildi, Jüpiter’in bir uydusunun gezegen arkasında kalma süresini
hesaplamakta olan Römer, bu sürenin gezegenin dünyaya uzaklığı
arttığında fazlalaştığını farketti ve bunun ışığın daha çok yol katetmesi
ile ilgili olduğunu düşünerek ışığın hızı konusuna dikkati çekti.
Newton 1704'de ışık deneyleri ile ilgili çalışmalarını yazdığı ‘Optics’
kitabını yayımladı. Newton ışık ile ilgili olarak çalışırken, Hollanda'da
Cristian Huygens bir teori geliştiriyordu ve ilk bilimcilerin tersine ışığın
parçalardan değil dalgalardan meydana geldiğini öne sürüyordu.
O da Decartes, Newton ve daha başkaları gibi çok ince ve elastik
nitelikte olan ve ışığın yayılmasını sağlayan bir ortamdan bahsediyordu,
bu madde tüm uzayı baştanbaşa dolduruyordu ve bu ortam ışık
dalgalarının yayılmasını sağlıyordu. Daha sonraları eter veya esir
denen ve varlığı ile ilgili pek çok çalışma yapılan sonunda yokluğuna
karar verilen daha doğrusu tespitinin mümkün olamayacağı ispatlanan
bir madde idi bu. Huygens'in çalışmaları her ne kadar Snell'in kırılma
yasalarını destekliyorsa da, ışık düz gidiyor ve köşeleri dönmüyordu.
Bu sıralarda ışık için kafa yoranlardan biri de Robert Hooke idi.
O da ışığın eğri dalgalardan olduğu gibi bir varsayım geliştirmişti.
Newton'un parçacık teorisi ile Huygens'in dalga teorisi arasındaki
kavgayı o yıllarda tüm ağırlığınca hissedilen Newton'un Otoritesi
kazandı. Öyle ki: Dönemin ünlü bir bilim adamı Newton için ‘Acaba
onun da bizim gibi yeme, içme, uyuma gibi ihtiyaçları var mı?’ diye
sormaktan kendini alamamıştır.
19. yüzyılda Thomas Young ortaya çıktı ve dalga teorisine ağırlık
kazandırdı, o güne kadar dalga teorisi ile açıklanamayan kırınım
ve keskin gölge olayına, yeteri kadar kısa dalga uzunluklarında ışık
hem düz gidebilir hem de keskin gölge yapabilir diyerek açıklık getirdi,
girişim yasalarını açıkladı ve ışığın dalga uzunluğunu öçtü. Bu arada
Fresnel adında bir Fransız bilim adamı kırınım olayını başarı ile
açıkladı ve dalga teorisi güçlendi.
Daha sonraları Fizeau, Foucault, Michelson ışık hızı ile ilgili deneyler
yaptılar. Michelson 299.770 km/sn olarak ışık hızını belirledi. (Boşlukta
ışık yayılma hızı 299.793 km/sn'dir.) Boşluk ışık hızı, kırılma indisine
bölünerek o ortamdaki ışık hızı bulunur. Havanın kırılma indisi 1,0003'tür
o halde hava içinde ışık hızı 299.703 km/sn olarak bulunur.
Elmasın kırılma indisi 2. 42 dir o halde ışık hızı elmas içinde
124 .000 km/sn dir.
Clerk Maxwell 19. yüzyıl ortalarında elektromanyetik dalga kuramını
geliştirdi ve elektromanyetik dalgaların ışık hızında hareket ettiğini
gösterdi, o halde ışık da bir elektromanyetik dalga formunda olabilirdi.
Ayrıca daha başka elektromanyetik radyasyon formlarının da
varlığı araştırılmalı idi.
Işığın dalga formu 20. yüzyıl başlarına kadar ön planda oldu.
1900 yılında Max Plank‘ın kara cisim ışımasına ait kuramsal
çalışması yayınlandı ve sonuçta Plank enerjinin, enerji paketçikleri
olarak yayıldığını ortaya koydu ve bu paketçiklere ‘Quanta‘ adını
verdi. Enerji quantumları E= hxf olarak formülize edilmekteydi.
Bu teori de ki ‘h’ ifadesi doğanın değişmezlerinden biri olan
Plank sabitini ifade etmektedir ve 6.62x10-34 joule/sn'dir. Quantum
teorisi ile dalga teorisi sarsılmadı ama, doğanın sürekliliği yasası
yara aldı. ‘Natura non facit saltus‘ sallanmaya başlamıştı.
1905 yıllarına gelindiğinde Einstein‘ın Fotoelektrik Etki Teorisi
Quantum teorisini doğruladı. Daha sonraları ‘Tanrı zar atmaz'
diyerek quantum teorisini kabullenmekte zorlanan Einstein’ın,
özel rölativite kuramı ile; bizim evrenimiz için ışık hızının sınır olması
ve ışık hızına erişilememesi, evrenin sınırlarını ortaya koydu.
Yine; çekim alanından geçen ışığın sapması varsayımının deneylerle
doğrulanması, ışığın parçacık teorisini güçlendirdi. Planck ın E=hxf
olarak ortaya koyduğu formül, quantum denen enerji paketi ile
ışığın frekası arsındaki ilişkiyi ortaya koymakta idi. Işık artık enerji
paketçikleri idi. Einstein Foto - Elektrik Etki olayını açıklarken
ışığın foton adı verilen enerji parçacıkları olduğunu gösterdi.
Bu sıralar Niels Bohr adında bir Danimarkalı bilim adamı ortaya çıktı
ve yeni bir atom modeli ortaya koydu. Bu modelde elektronlar
çekirdek etrafında belli yörünge seviyelerinde olabilirdi ara seviye
söz konusu değildi. Elektronların bu seviyeler arasında sıçraması
söz konusu idi. Daha sonraları pek çok bilim adamının; dalga mekaniği,
istatiksel mekanik konularında yaptığı çalışmalarla quantum teorisi dev
adımlarla ilerledi. Bunlar arasında Heisenberg, Pauli, Landau, Born,
Dirac gibi fizikçiler vardı.
1950 yıllarından sonra, elementer parçacıklar konusunda yapılan
çalışmalar ve atomun yapısı ile ilgili yeni buluşlar 4 çeşit madde
etkileşimleri olduğunu ortaya koydu. Bunlar Kütlesel Çekim,
Elektromanyetik, Zayıf Etkileşim ve Güçlü Etkileşim olarak tanımlandı
(Bu konuyu bir başka yazımızda daha geniş olarak ele alacağız).
Elektromanyetik etkileşimle bağlantılı olan gluon'a foton adı verildi.
Yani 1905 de Einstein'ın ortaya koyduğu ışık parçacığı.
Bu konu ile ilgilenen Quantum elektrodinamiği; elektromanyetik alanın
yani ışığın gluon'unun foton olduğunu söyler. Foton kütlesi '0' olan ve
elektrik yükü '0' olan bir gluon'dur. Özel Rölativite'nin ortaya koyduğu
ışığın çekim alanında sapması olayı bize foton adı verilen bu
parçacığın bir kütlesinin olduğunu söylemektedir keza ışık basıncı'nın
olması da fotonun bir kütlesi ve momentumu olduğunu gösterir.
O halde ışık hızında, foton'un bir kütlesi vardır.
Her ne kadar rölativistik olarak düşünüldüğünde, hiçbir kütle ışık
hızına ulaşamaz, rölativistik kütle artış formülünde, bir kütlenin ışık
hızına ulaşması durumunda kütlesi sonsuz olur. Sonsuz bir kütle
sonsuz enerji demektir, bu da mümkün değildir. Peki o halde
fotonlar nasıl olup da ışık hızında gidebilmektedirler?
Rölativistik olarak bir kütlenin ışık hızına ulaştırılamaması fotonlar
için geçerli değildir; çünkü foton öncelikle sükünet kütlesi '0' olan
bir quantadır. Sükünet kütlesinin '0' olması da fotonun özel halini
tam olarak açıklamamaktadır ve bir belirsizlik vardır ki bu kütle artış
formülünde v = c alındığında sükünet kütlesi '0' olan foton'un kütlesi
belirsiz olarak bulunur . Bu çelişki ancak şimdilik bu formülün
fotonlara uygulamaz demesi ile unutulmaya çalışılmaktadır.
Pratikte biz ışık diye elektromanyetik tayfın görünen ışık kısmındaki,
elekromanyetik dalgaları içeren dar bir bölümününden bahsederiz;
çünkü görsel olarak bu bölümün algılanması göz sayesinde kolayca
başarılır. Bunun dışında olan elektromanyetik dalgalar çeşitli cihazlarla
görülür hale getirilerek veya etkileri belirlenerek algılanır.
"Işık nedir?" sorusunun cevabı etrafındaki kavga artık sona ermiş
durumdadır. Işık hem dalga hem parçacıktır yani kimilerinin deyimi
ile ‘wavicle’ dır. Yani kimi zaman particle (parçacık)
kimi zaman wave (dalga).
abdusta:
ev işiklandırmasında normal el feneri ampulu kullanmak en doğru seçimdir..Uzun dayanmaları nedeniyle ve fiat avantajı nedeniyle
resimdeki soketi ile birlikte herhangi bir elektrikciden temin etmeniz mumkun..Tavsiyem evlerin işiklarının biraz soluk ve ampullerin daha dayanıklı olması isteniyorsa 16 volt beslemeye 24 voltluk ampuller takmanız.
Bu arada dikkat edilmesi gereken ikinci husus şu olmalıdır..eger evinizi fallerden yapacaksanız icinden siyha karton çıktıgından
işiğin duvardan dişarı cıkarak kötü bir görünüm oluşturmayacagı ama bazı markalarda Piko gibi işigi izole edecek karton icinde cıkmadıgından montaj esnasında iç duvarları siyah su bazlı boya ile kapatmanız akrilik kullanmamanızı tavsiye ederim bulastıgı zaman temizlenmesi zor olmaktadır veya siyah karton - kagıt ile içini izole etmeniz pencere perdeleri genellikle kitlerin icinden cıkmaktadır,eger yoksa renkli sarı veya acık kahve persomen kagıdı gibi seylerle perde yapmanız dahi daha hoş görüntü verecektir.
eger işiginizin floresan işiığı tarzı olmasını istiyorsanız beyaz led ve direnç kullanabilirsiniz.bunu bir sonraki konuda işleyecegim
kablo seçiminde benim tercih ettigim renkler kırmızı-sarı veya kahve-sarı 25lik çok telli kablolardır,bunlarda piyasada kolaylıkla bulunabilmektedir.
Navigasyon
[0] Mesajlar
[#] Sonraki Sayfa
Tam sürüme git