Ferda Bey, güzel görüşlerinize teşekkürler.
Okan Bey, İzmir -Aydın Demiryolu ülkemiz açısından ilk yapılan demiryolu olmakla önem taşımakla birlikte, bu yolun yapılış amaçları da ülkemiz açısından tarihi bir önem taşımaktadır.
Demiryolu modelciliğinde yaptığımız çalışmaların, gerçekleri doğrultusunda yaptığımız araştırmaların yanı sıra ülkemizde kurulan ilk demiryolu ile ilgli bilgi paylaşımında bulunmakta çok keyif verici bir çalışma olacak. Umarım hepimizin ilgisini çekecek bir yazı dizisi oluşur.
İzmir'de yaşayan, İzmir doğumlu bir kişi olarak bu çalışmayı sizlere aktarmak ta ayrıca çok heyecan verici bir duygu.
Gelin! ülkemizin önemli liman keti İzmir'de kurulan demiryollarımızın geçmişteki yolculuğu'na hep birlikte çıkalım.
1.BÖLÜM
Demiryollarımızda Geçmişe YolculukUlaşım ülkeler açısından önemli bir yer tutmaktadır. Siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda ülkelerin en çok önem verdiği olgulardan biridir ulaşım. Eski çağlardan beri denizyolları insanlık tarihinde önemli bir yer tutmakla beraber, karayollarının kullanımı daha çok tercih edilen bir yol olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik etkinlikleri, karayollarının geçtiği yerler ve bu yolların ulaştığı liman ve şehirlerde toplanmıştı. Karayollarının kullanımında yol üzerinde gerekli emniyetlerin sağlanmasına çok önem verilmiş, büyük kervan ve ticaret yollarının üzerlerinde kervanları barındıran konaklama tesisleri o günkü adlarıyla hanlar yapılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun karayolları üçe ayrılmıştı. İstanbul merkez olmak üzere Rumeli ve Anadolu’da sağ, sol ve orta kol şeklinde üç ana koldan meydana gelmişti.
Anadolu’da: Sağ Kol; Üsküdar, Gebze, Eskişehir, Akşehir, Konya, Adana, Antakya yolu ile Halep ve Şam üzerinden hac yoluna gidiyordu.
Rumeli’de: Sağ Kol; İstanbul, Vize, Kırklareli, Karasu, Babadağ, İsakçı, Akkirman üzerinden Kırım’a, Orta Kol; İstanbul, Silivri, Edirne, Filibe, Sofya, Niş üzerinden Belgrad’a, Sol Kol; İstanbul, Tekirdağ, Malkara, Firecik, Dimetoka, Gümilcine, Kavala, Selanik üzerinden İstefe’ye ulaşmaktaydı.
Orta Kol: Üsküdar, Gebze, İznik, Bolu, Merzifon, Tokat, Sivas, Malatya, Harput, Diyarbakır, Nusaybin, Musul, Kerkük üzerinden Bağdat ve Basra yoluna ulaşıyordu. Sol kol, Orta kol ile Merzifon’a kadar aynı güzergahta devam edip buradan Ladik, Niksar, Karahisar, Aşkale, Erzurum üzerinden Kars’a diğer kol ile de Tebriz’e ulaşırdı.
Zaman Tuneli’nin içinde ilerlediğimizde; 19.Yüzyılın ortalarına geliyoruz. Bizi ilgilendiren demiryolları ile ilgili konu burada başlıyor. Anadolu’daki ilk demiryolunun neden İzmir’den başladığı sorusunun yanıtını bulmaya çalışıyoruz.
Öncelikle 19. Yüzyıl ortalarına kadar Batı Anadolu’daki Ekonomik ve Sosyal değişimleri incelememiz gerekiyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda önemli iki tarih bulunmaktadır. Bu tarihlere Ekonomik Milat da diyebiliriz. 1535 ve 1838 yılları, geçmiş tarihimizde önemli yer almaktadır. Ekonomi ile ilgili ülkemizi ilgilendiren çok önemli yıllardır.
1535 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli ülkelere verdiği ticari kapitilasyonlar ile 1838 yılında imzalanan Baltalimanı Serbest Ticaret Antlaşmasıdır. Bu iki antlaşmadan Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde en çok etkilenen Batı Anadolu olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bir lütfu olarak değerlendirilen kapitülasyonların ilki Kanuni Sultan Süleyman tarafından Fransız Kralı I. François’a verilmiştir. Batı Anadolu’da Fatih Sultan Mehmet zamanından bu yana ticari konularda ağırlıklarını koruyan Venedikliler’in yanına Fransızlar’da katılmışlardır.
1579 yılında İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ile yapılan kapitülasyon antlaşması daha sonra Batı Anadolu’ya demiryollarını da getirecek olan İngilizler’in, İzmir’e ilk kez ulaşmalarına neden olmuştur.
İzmir’in ilçesi Buca’ya bağlı Şirinyer beldesinde bulunan Roma dönemi su kemerlerini aşan kuru incir yüklü kervanlar. Aydın’dan İzmir’e iki gün içinde ulaşabiliyorlardı.
1612 yılında Hollanda’ya tanınacak benzeri ayrıcalıklar ile 17. Yüzyılın ilk çeyreğinde Batı Anadolu’nun en korunaklı doğal limanı olarak İzmir, doğu dünyasının merkezi haline dönüşmeye başlamıştı.
İngiltere, Fransa, Hollanda Osmanlı İmparatorluğu’ndan aldıkları kapitülasyonlar ile Doğu Akdeniz’de güçlendiler. 1581 yılında İngiltere’nin Doğu Akdeniz’deki ticari tekeli olarak kurulan ‘’Levant Company’’ 19. Yüzyılın ortalarına kadar etkisini sürdürecektir.
19. Yüzyıl süresince Osmanlı İmparatorluğu küçülmeye devam etti. Osmanlı İmparatorluğu neredeyse ağırlıklı olarak İzmir Limanı’ndan yapılan tarım ürünlerinin ihracatı ile ayakta durabiliyordu. Bu ürünlerin içinde tütün, üzüm, incir, ham ipek, tiftik, afyon, meşe palamudu, fındık, pamuk ve zeytinyağı bulunuyordu.
Bir liman kenti olan İzmir, 18. Yüzyılda olduğu gibi 19. Yüzyılda da Türk ve Rum küçük toprak sahiplerinin ortaya çıkması ile birlikte ekonomisini hızla geliştirdi.
18. Yüzyılın sonlarına doğru İngilizlere tanınan toprak mülkiyeti hakkı da önemli bir girişim olarak kabul edilmektedir. 1840 yılında İzmir’deki tüccar İngiliz aile sayısı 35’e yükselmişti.
Ancak bunların içinde Whitthall ve ortakları adlı şirket Omsalı İmparatorluğu içinde başlı başına bir devlet haline gelmişti. Whitthall’ler 20. Yüzyılın başlarında ise Anadolu’nun çeşitli yerlerinde 48 şubesi olan dev bir şirket haline gelmişlerdi.
İngilizler, Türkler ile olan ilişkilerini Rum, Ermeni ve Yahudiler ile yürütüyorlardı. Toplam nüfusları 1850 yılında Türklerden fazlaydı.
İzmir’in önemli bir ticaret limanı olmasında ‘’Levant Company’’ şirketinin 17. yüzyıldan sonra büyük etkisi olmuştur.
Anadolu’nun batı bölgelerindeki tarım ürünleriyle Avrupa’nın tanışmasından sonra İzmir’de hemen her şey değişime uğradı. 18. Yüzyılın ilk yıllarında İzmir ve çevresi Avrupa ile ticaret yapılan Osmanlı İmparatorluğu’nun tek kenti olma özelliğini gösteriyordu.
İzmir Limanı’ndan tarım ürünleri Avrupa’ya gönderilirken, buna karşılıkta Batı Avrupalı tüccarlar da o yıllardaki lüks tüketime yönelik yünlü kumaşları, kağıt ve cam ürünlerini İzmir Limanı’na getiriyorlardı. Bu ürünlerin, Türklere satılması işlerin de ise Ermeniler ile Rumları kullanıyorlardı.
19. Yüzyıl süresince Osmanlı İmparatorluğu küçülmeye devam etti. Osmanlı İmparatorluğu neredeyse ağırlıklı olarak İzmir Limanı’ndan yapılan tarım ürünlerinin ihracatı ile ayakta durabiliyordu. Bu ürünlerin içinde tütün, üzüm, incir, ham ipek, tiftik, afyon, meşe palamudu, fındık, pamuk ve zeytinyağı bulunuyordu.
Bir liman kenti olan İzmir, 18. Yüzyılda olduğu gibi 19. Yüzyılda da Türk ve Rum küçük toprak sahiplerinin ortaya çıkması ile birlikte ekonomisini hızla geliştirdi.
18. Yüzyılın sonlarına doğru İngilizlere tanınan toprak mülkiyeti hakkı da önemli bir girişim olarak kabul edilmektedir. 1840 yılında İzmir’deki tüccar İngiliz aile sayısı 35’e yükselmişti.
Ancak bunların içinde Whitthall ve ortakları adlı şirket Omsalı İmparatorluğu içinde başlı başına bir devlet haline gelmişti. Whitthall’ler 20. Yüzyılın başlarında ise Anadolu’nun çeşitli yerlerinde 48 şubesi olan dev bir şirket haline gelmişlerdi.
İngilizler, Türkler ile olan ilişkilerini Rum, Ermeni ve Yahudiler ile yürütüyorlardı. Toplam nüfusları 1850 yılında Türklerden fazlaydı.
İzmir’i kendine vatan edinen veya sonradan İngiltere’den İzmir’e göç eden İngilizlerin rolünü de küçümsememek gerekir. Bu ikinci grup daha çok toprak işletmeciliği, madencilik imtiyazları, aile şirketleri biçiminde sanayi işletmeleri ve ticaret alanında faaliyet gösteriyorlardı. Bunların yanında İngiltere’de kurulan ve Osmanlı toprakalarında iş yapan şirketlerin sermayesine de katkıda bulunuyorlardı.
Bu grubun çoğu doğma büyüme İngiliz değildiler.Aralarında uyruklarını değiştiren İngiliz vatandaşı olmuş Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Türkler bulunuyordu.
Konuya devam edeceğim